26 Nisan 2015 Pazar

hikayenin sonu yok

sessizliğin bir garip nöbetidir bu
tek taraflı bir suskunluk değil
ikimiz de susuyoruz
hayırlara vesile..
artık bir yabancı bile değiliz
tanışılmamış ya da tanışılmasının bir önemi kalmamış iki dünya serüvencisi
hikayenin sonu yok
zira bir son yazısı getirecek aforizma akmadı ekranlarda
sonu olmayan hikayelerin çekiciliğine kapılmış tek kişi olmamak
işte sevinecek bir detay daha

adı önemsiz sonucu acı

yüz yıllık bir acı...
kime ait olduğu ve ne için olduğu bilinmeyen 
bir asırlık kamburumuzu bedenimizden büyük yapan bir acı
iki millet ve paylaşılamayan bir Anadolu dolusu ölü
ölümün milleti yoktur
illaki bir millete ait olması mı gerekir ölenlerin?
fırınlarda ekmeklerini yapanların yaktıkları
rahimlerinden daha doğmamış çocukları çıkartılıp öldürülen anneler
karılarına kocalarının gözü önünde tecavüz edenler
ölenler ve öldürenler
ezilenler ve ezenler
ülkenin ismi bir ulusa ait 
ama ülkenin toprakları onlarca ulusun vatanı
kim kimi kimin ülkesinden uzaklaştırıyor
burası Anadolu 
yaşamadan ölenlerin vatanı
yaşamak isterken yaşamak istedikleri yerden kovulanların vatanı
insan olmanın vatan haini olmakla eş görüldüğü diyar
burası Anadolu
acıların beşiği
anne yakarışlarıyla tanrının kulaklarını kesip atma sebebi
tanrı sağır duymuyor feryatları küfürleri hıçkırıkları
tanrı dilsiz 
yarattıklarının bu kadar günahkar olmasına yorum yapamıyor
tanrı bu topraklar için öldü
yüz yıl önce daha doğmamış çocukların katlini izlerken
kimin yaptığı mühim değil
bir katliam oldu yüz yıl önce bu topraklarda
evlerinden yaka paça atılıp kovuldu binlerce insan
kimin yaptığı mühim değil çünkü aynı türün çekişmesi değildi bu yaşanılanlar
samanlıkta saklanın dedikten sonra samanlığı ateşe veren köylüler..
elleri ve ayaklarından ağaca bağlanmış karnı yarılmış ve anne olmadan ölmüş bir anne..
hangisinin günahını kim ödeyecek
kuru kuruya edilmiş bir özür bize neyin rahatlatmasını yaşatacak
ölenler öyle bir acı çektiler ki 
bir asır oldu ölenlerin yasını tutanlar hala aynı acıyı ve korkuyu yaşıyor
bu öyle bir ah tır ki
öldürenlerin nefreti kendilerini de boğuyor.

19 Nisan 2015 Pazar

belki

belki suçluyumdur
gurursuz ve yüzsüz olduğum için kabul etmiyorumdur 
belkisi yok 
kesin suçluyumdur  
belki sevmişimdir 
belkisi yok 
kesin sevmişimdir
ama söyleyememişimdir 
bağırıp çağıramamışımdır 
doya doya öpememişimdir
belki kıskanan yasaklayan birileri vardır
belkisi yok 
kesin vardır 
uzaklardan kıskanarak kınayarak izleyen
belki suçlusundur
ama sende gurur fazladır özür dilemezsin
ama kesin suçlusundur
belki sevmemişsindir 
kesin sevmemişsindir 
belki kıskananlardan kınayanlardan çekinmişsindir
kesin çekinmişsindir 
malum gurur sendedir 
belki geleceksindir
özlemişsindir 
belkide kesin özlemişsindir de
kesinliği yokdur gelişinin
koca bir belkidir o 
malum gurur sendedir

makarna

Bugün senin için bir sofra hazırladım 
geç otur şöyle, 
sana yara izlerimi göstereceğim. 
Yüzüme çok bakmanı istemiyorum; 
şayet benim yüzüm olsaydı bu kesinlikle rahatsızlık duymazdım. 
Lakin senin yonttuğun bu yüz beni cezbetmiyor. 
Geri kalan tüm insanoğlu adına iğreniyorum yüzümden. 
sessiz olmanı istiyorum çatalı ve kaşığı sessiz kullanmalı ve bu kadar gürültülü düşünmemelisin. 
gözlerin böyle alev alev kokmamalı üstelik. 
alışık değilim kalabalık sofralara 
saygılı bir misafir olmalı ve kabuk bağlamış yerlerden gülümsememelisin. 
Bana öyle baktığın zamanlar sana çok acıyorum. 
nereye koyduğunu adın gibi bildiğin bir eşya gibiyim senin için. 
unutmak için zihninde kendinle cebelleşiyorsun 
verdiğin savaş göz bebeklerini yaşlandırıyor. 
sana acıyorum ve bu seni yaşadığın yerlerden koparıyor. 
yüzüm senin temellerini bildiğin o karmaşık formüllerle çözebileceğin bir denklem değil. 
bunu ikimiz de biliyoruz. 
ama bunu bilmek sana kendini o tabaktaki makarna kadar değersiz hissettiriyor. 
bu his benim için standart bir felaket oysaki. 
çok şey biliyoruz. hiçbir şeye yetmeyecek kadar çok şey hemde. 
öyle de büyük bir pencereden bakıyoruz. 
lakin pencerenin boyutu sadece görebildiğini değiştirir manzarayı değil. 
kes artık şu ekmeği didiklemeyi sana yara izlerimi göstermek istiyorum dedim. 
görmeni istediğim için değil elbette. 
ama en çok da görünmeyenlere bakmanı isterim. 
bu seni bir makarnadan daha üstün kılar çünkü gözümde.

18 Nisan 2015 Cumartesi

bırakınız gitsinler

ayrılıklara mı üzülüyorsunuz bayım?
ay bile gider dokunmazsan
kimin gidişi sizi yıkan
yıkıntılar acıdır amenna
bilmemezlik değil umursamamazlık bendeki
seversiniz
koklarsınız
üzülürsünüz
ve nihayetinde ağlarsınız
olur tabi,bunların hepsi olur
üzülmek yıkılma sebebiniz olmasın sakın
hüznünüz boğmasın umudunuzu
giderler
sevemeyen her sevgili gider
yıkar 
bitirir 
öldürür 
ama tüm pişkinliğiyle gider
bırakınız gitsinler
bırakınız dibe batıp en kötüyü görmenize izin versinler
daha güçlü olmanız için size imkan sunsunlar
üzülmeyiniz bayım
üzülmeyiniz
bu kahroluşlarınız
anka yanması misali
daha genç doğacaksınız 
daha pişmiş olacaksınız
yeterince üzülmüş ve heder olmuş olacaksınız
ama daha güçlü bir siz olacaksınız
bırakın çalışsın göz pınarlarınız
bırakınız küfretsin hayata tüm varoluşcu yaklaşımlarınız
bırakınız erotizm uzaklaşsın içinizdeki boşlukları meni kokusuyla dolmuş diyarlardan
bırakınız beyniniz dinlesin kendini en olmadık tınılardan
bırakınız gitsinler efendim
bırakınız sizi kendinize bıraksınlar
ve bırakınız da size yazılmamış şiirler 
ve ağlanmamış duygular bıraksınlar
gidişlerindeki boşluğu bunlarla doldursunlar

17 Nisan 2015 Cuma

kum güzeli

En elde edilmemiş şiirdin sen. 
Kuşluk vakti yazılanlardan...
Bıkkın bir rahibin, bir sabah, yorgun bir vezirin akşamın alacakaranlığında muhtemelen yazacağı... 
Masadan doymadan kalkmış gibi okunmalı...
güzelsin...
Uzaktan zor seçilebilir bir harf...
Hayır hayır! Şimdi anlıyorum... 
Gizli bir rakam, Kabala'dan... 
kumun üzerine çizilen... 
Çöldeyiz ve başka bir yerde değiliz... 
ama güzelsin...
Dansederken göğüsleri sallanan kadınlardan, 
karadelikleri saatlerce uçuşup duranlardan, 
sessiz sitemleri kargaşada bile belli olanlardan tırsma öyle kolay kolay... 
Öyleyse bu bir nasihat...
çünkü güzelsin...
Onlar bitecekler: 
Çizgi roman gibi kolayca, 
tatile çıkarken boşanan yağmur gibi apansız,
menemen pişirmek gibi aceleyle... 
hâlâ güzelsin...
İskemle hasır ve ayaklarında yatay,
ayaklarını dizlerini böğrüne çekmeye razı olarak basabileceğin yatay tahta çubuklar... 
Rahatına düşkün keyiften uzak Osmanlı "effendi"sinin (ephendi?) garip kahvehane illeti bu iskemleler... 
Otur o illete gerçekten, çekinmeden, sereserpe...
orada güzelsin...
Yılgın geçilir sokaklardan, 
kuş gibi değil, 
işportacı kertenkeleler gibi de değil... 
Ağır aksak, akşam dörtten sonra yaz günü... 
Akşam mı? O kayıtsızdır... 
Bildiği gibi değişir, geçer, gider... 
güzelsin...
Kes kulakları, geçir bir sicime... 
Ama kaybetme... 
Başka ne göstereceksin savaşa dair?
Kara delikler işitmiş bu öyküyü... 
Islanarak...
Ama güzeller...
Kalp kalbe karşı... 
Bir arkadaşın evinde... Çiçekmiş... Hemen uzmanı geçindim. Ah! O güneş ister. Ah! Bol su asla olmaz. 
Oysa hiç anlamam çiçekten... 
Devetabanını pazı sanabilirim... 
Neden yaptım bunu? Çiçeğin adı sardı beni... 
Çünkü güzelsin...
Sözlerine delik kulağım... 
Özürlere sağır... 
Kör bir kuyu olacağım... 
Sen ise, güzelsin...
Güzel sözcüğünü senden başkasına lâyık göremem... 
Ama bir önceki cümlede görmüş olabilirim... 
Aldırma, güzelsin...
Mikroskop mucidi Leeuwenkoek dostu ressam Vermeer'e "su böyle işte ve başka türlü değil" demiş...
Bir öpüş damlasında milyarlarca gözle görülmez yaratık...
 Ressamın tarafını tutuyorum... 
Çünkü, güzelsin...
Birkaç tel beyaz... Bizi gazlamaz... 
Sakınmazsın görüntünü, biliyorum... 
Çünkü güzelsin...
Mikroskopun mucidi Leeuvvenhoek, aynı günde doğdukları, hep komşuluk yaşadıkları dostu ressam Vermeer'e bir su damlası gösterip, "su işte böyle ve değil başka türlü" demiş... 
Bir öpüş damlasında kanyuvarları... Mucidin tarafım tutsam da... 
Sen güzelsin...
Teleskopla bulamadım... 
Mikroskopla bulacağım... 
Ayın yüzeyinin de bir dokusu var elbet... 
Gözenekler, sivilceler... 
Onlarla çok güzelsin...
Neo-liberalizm,
ruhçuluk,
tarikat,
entellektüel,
ordu,
çok-insansız şirketler,
öykü yazarları,
kestaneyi çizdirenler,
uzaktan bakanlar,
Şemdinliler,
tavşan falcıları,
kurban sömürgenleri,
onmaz kuşkuculuk,
araba tamircileri,
taksitle alın tutkumu, hadi... 
Kazık ve pazarlık... 
Ama son kumarım sensin... 
Sen, güzelsin...
Sen, güzelsin... 
Kuraldışı... 
Bastıbacak... 
Minicik... 
Ama sen, güzelsin...
Kapımın eşiği, 
gözümün bakışı,
son ruhsal tatil, 
duruşum, 
bozuluşumsun... 
Pazarlık etmem... 
Markette yoksun... 
Reklamın yok! 
Gerçekten... 
Güzelsin...
Kedi sakladım senden, 
öykü sakladım, 
belki bunu da saklayacağım... 
İhanet...
Ama sen, güzelsin...
Ruhumu saran sacayağı, 
gözümün bağı, 
son ruhsal kaatil, 
ölümüm, 
mahvoluşumsun...
Cazgırlık etmem... 
Gönlünde yokum... 
Aşkımız, yok! 
Gerçekten... Güzeldin...


Anlatsana mavi mi çimler orada?

Bazen gidiyorum.
Bu evden, 
sokaklardan, 
caddelerden,
 her günü ayrı küfür bu şehirden.
 Hatta bu gezegenden dahi.
 Bilmediğim bir yer burası.
 Çimenleri mavi ve kimse yok sadece hayal edemediğim bu yalnızlık.
 Ne yer var ne de gök. 
Kim bağladı bu uçurumları ayaklarıma? 
Ben kime doğru düşüyorum dediğim her dakika daha ağır geliyor bu uçurum.
 Sarılsam eski bir Tanrı’ya ya da yaşlı bir çingeneye, bu melodi tanıdık geliyor yoksa kollarım mı yok?
Ben kimdim? Tebessüm etsem tüm tanrılar günahkâr olacak gibi öyleyse bu boşluk neden?
Hatırlamaktan utanıyorum, 
elime kazma kürek alıp kendime bir yer aradığım bu göklerden. 
Oysa düşmek ne kadar zormuş yattığım bu yerden. 
Dudaklarımı parçalasa da aynı küfür, şarabın kasveti gibi kavgam hep sigara külleriyle,
 uyanmak gerçekten can sıkıcı oluyor. 
Hala düşünüyorum cennetten kovulmuşluğumuz mu yüzümüzü kızartan 
yoksa hala burada kalmaya ısrar edişimiz mi? 
Belki de tanrı biraz kafasını dinlemek istemiştir bizden kurtulup.  
Yaşamak cinayetken ölmeyi ilk ben bulmuşum gibi biraz daha içip sigaramla barışıyorum. 
Bazen haddini aşıp sevmek 
ki duygusuzluğumuza hangi makyajı yapsak daha güzel gözükür haddimi aşmak istemiyorum
 o zaman ne güzel gözükmeye ne de gülmeye ihtiyacım olur. 
Odaklanamıyorum sevmeye benden ikinci el bir hayatı yaşar gibi.
 Nedense kimseyi duymuyorum bu çığlıkların arasında. 
Susmaya ihtiyacım yok, konuşmakta hiç cazip gelmiyor. 
Kimsenin beni duyması gerekmiyor.
 Biraz sessiz olun, çoçukluğum sızmak istiyor şu koltukta.
Düşmekten daha güzel geliyor uçmak. 
Sahi kuşlar uçmasa intihar etmiş mi sayılır? 
Şimdi bir vapur bulmalı bıktım bu karasallıktan ve canım simit istiyor.
 Körün çizdiği tabloya bakmakta körlüktür, öyle ise ''kim üzdü bu kuşları?'' diye bağırmak istiyorum.
 Belki de sadece kanatlarım olsun istiyorum. Yoruldum bu düşüşlerden.
 Kıskanıyorum kuşları sonra en iyisi bir çay daha söylemek 
''Aysel, git başımdan'' demek, Chopin'i bıçaklamak, gökyüzüne tükürmek, son otobüsü kaçırmak 
ve penceresi olmayan bir ev istiyorum. 
Dışarısı çok kötü. Herkes orada, ben burada kalmak istiyorum
 burada yalnız ben kötü olayım, yalnız ben olsun nefret, yalnız bana kalsın aşk. 
Tek kişilik olsun gidişin ve ben hiç küfür etmeyeyim …

Anlatsana mavi mi çimler orada?

mahalle aşkı

Babaannemin evinin hemen karşısında oturan tamirci çırağı.. Ustası olmadığında beni dükkanına çağırıp, masa altından ona oral seks yapmamı isteyen çırağın aslında benim şu 18 yıllık hayatımda büyük önemi var.

Aslında birçok hemcins sever gibi ben de erken yaşlarda ‘’farklı’’ olduğumu ilkokul zamanlarımda keşfetmiştim. 2.sınıfta aldığım hızlı okuma ödülü kırmızı kurdelem, mahallemizdeki yeni yapılan inşaatın kolon arkasında pipilerimizi birbirimize değdirdiğimiz Ufuk’la benim çocuğumdu . Okuldan çıktıktan sonra eşyalarımı çıkartıp babaannemin geniş eteklerini giyer, evde Esra Ceyhan izlerdik. Babaannem bana ‘’oğlum sen köçek mi olacaksın başımıza’’ derdi. Onun için daha kötüsüydüm şimdilerde.  İbneydim. Rahmetli bu anlarımı görse ne hisseder şimdi hiç bilmem. Acaba yine en sevdiği torunu olur muydum? Elbette olurdum çünkü  bunu ilk bilen, hisseden O’ydu ve bu nedenden beni çok seviyordu.  Böylelikle rahmetliyi de ibne sevici ilan etmiş olmaktayım. 

‘’Süt o süt’’
Halk arasında döl olarak bilinen, ben sorduğumda ‘’süt’’ diye beni kandıran tamirci çırağı..
Babaannemin evinin hemen karşısında oturan tamirci çırağı.. Ustası olmadığında beni dükkanına çağırıp, masa altından ona oral seks yapmamı isteyen çırağın aslında benim şu 18 yıllık hayatımda büyük önemi var. Seks arzusu ve erkek bedenine olan hayranlığımın erken yaşta ortaya çıkmasının en büyük nedenidir. Orgazm olduğunda sikinden akan yoğun beyaz şeyin ne olduğunu her sorduğumda bana süt o süt deyip kimse görmeden hadi çık derdi.  Bende neden olmuyor diye kendimi sorgularken, ilk orgazmımı bir sonraki yaz keşfetmiştim.

‘’Ve o ilk şehvet’’
Bunu yazarken yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi. Aslında şöyle düşünecek olursam yaşamımdaki en belirgin hatırladığım anım buydu. Lise birinci sınıfın son dönemi, yine bir gün okuldan eve döndüğümde ufuk evimizin önünde beni bekliyordu. Ufuk benim hem ilk aşkım hem mahalledeki bilye oyunlarında takım arkadaşım hem de aile dostumuzdu. Hiçbir şey yokmuş gibi eve geçtik birlikte. Odama geçip kıyafetlerimi değiştirirken birden odaya girdi ve penisime dokunmaya başladı. Her zaman olduğu gibi çok çabuk uyarıldım. Penisim hemen hareketlenmişti. Bundan bir yaz önce tamirci çırağına yaptığımı bu kez o bana yapıyordu ve bu gerçekten dünyanın en güzel hissiydi. Gözlerim kapandı, penisim bu zaman kadarki en sert halini almış ve kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ayak parmaklarım kasıldı, kasıklarım gıdıklanmaya başladı ve bom! Bu kez onun adının meni olduğunu biliyordum lakin “aaa süt!” diye haykırmıştım...
Derin 

16 Nisan 2015 Perşembe

Teşekkür ederim

*Bulamadığım şeyler topluluğunu çöpe attırdığın için...

*Sevilmeye değer insanların olduğunu ve gerekirse bir ömür adanabileceğini hatırlattığın için..

*Uyurken ya da zihnimi dışarıya kapatırken odaklanacak bir isim yarattığın için... 

*Kimle seviştiğini merak etmeden salt bağlılık duyarak sevdirdiğin sen için..

*Bazen benim istediklerimin de olamayacağını öğrettiğin için..

*Gizli kalmış kapılarını bana araladığın için..

*En çok da sevilmeyi hak edecek en güzel adamı sevmeme izin verdiğin için...
                                                                              
                                                                                                       
                                                                                     ... Teşekkür ederim.

  Seyahat çantası hazırlarken karşılaşılan ve çantaya nasıl girdiği bilinmeyen bir bir kitap, kitabın içinden çıkan berbat yazılmış minnet dolu bir not..Günün şaşkınlığı buna olsun ve sonuna bir ekleme yapılsın

*En sevilen kişinin gitmeye en meyilli olduğunu gösterdiğin için.....

15 Nisan 2015 Çarşamba

gitme demezler

Evet bazen her şey ters gider,
derin bir nefes alırsın
her şey geçti gibi gelir
bir keyif sigarası yakarsın dert gelir
bir nefes daha alırsın
içinden her şey çok geçler geçer
söndürürsün bir umut doğar küllerinden
bu böyledir
“çok şükür” lerin “allah kahretsin” lere dönmesi anlık saniyeliktir
bazen her şey olur herkes her şeyi söylemeyebilir
içine atmak muhteşem gibi görünür
bir gün yalansız dolansız içini dökmek istediğinde birine
konuşacak çok şeyin olsun dersin ama
zira muhteşemlerin iğrençlere dönüşmesi de öyledir
konuşmak ve kelimeler her şeyi değiştirebilirken
iki dilsizin arasındaki aşkı asla anlamazsın
konuşmak zannedersin
sevişmek zannedersin
bazen her şeyi özlersin ama herkesi
çay demler kahve içersin su biter yağmur başlar
çok özlemek mesela
yağmur yağar camların ardında kalırsın hani.
bazen her şey öyledir
sen içine atarsın ama onlar söyler
sen susarsın konuşurlar
sen özlersin onlar sevişirler mesela.
bir kelimenin bizi allahla tanıştırdığı gibi
“ikra”
öyle bir kelime can verebilecekken her şeye
bazen her şey ölür
tüm duyguların, hislerin
gitmek istersin,

gitme demezler

ve bir reddedişin ardından..

M +Tanımadan bağlandım ben sana geçmişin umrumda mı sence?

 - Olmasın zaten, tanımadan sev beni, tanısan gidersin.

M + O ne demek şimdi?

- Şu demek hep bir ilgiyle ve merakla geldi bana erkekler ota boka bir şeyime heveslenip yanımda yürüdüler. Ama hevesleri kaçınca ders çalışmaktan kaçan öğrenciler gibi aptalca bahanelerle gittiler. Ya da ben gittim.

M + sen de masum değilmişsin demek ki.
- Bu kelimeyi asla kullanmadım kendime. Çok büyük kötülükler de ettim inkar edecek değilim utanmıyorum çünkü.

M +seni biraz da bu yüzden seviyorum, kendi kararlarından utanmıyorsun. Birey olmuşsun.

- Saçmalamaz mısın?! Birey falan değilim ben. Mutlu olmasını istediklerimi mutlu edecek kalıplara uyan enayi bir göt verenim o kadar.

M + Ee benim neden sevgilim olmuyorsun o zaman? Mutluluğumun anahtarı ellerini ellerime geçirmemde anla artık.

- Sana bir sır veriyorum farzet, Ben artık kimsenin mutluluğunu istemiyorum.

M +Ee arkadaşlarına yaptığın iyilikler onlar mutlu olmuyorlar mı?

-Bu ciddiyette konuşmayalı çok oldu konuyu kapatsak? Bunaldım zira.

M+ Konumuz bu gecelik bu olabilir sadece Fuat efendi. İsterse ertesi gün oraya gelecek kadar büyüsün mevzu ama konumuz bu.

- Napayım şimdi soru cevap yöntemiyle haksızlık yaptığımı kanıtlamana yardım mı edeyim?

M + Evet ve son sorumu geçiştirmeden cevapla. Arkadaşların mutlu olmuyor mu yaptığın iyiliklerden

- İyilik yapmıyorum ki onlara. Her insan kendisinin tanrısıdır tezim hala geçerli zihnimde ve tanrılar arası dayanışma bu bir nevi. Etrafımda zayıf veya düşmüş bir tanrı istemem, kendi Olimposumun Zeusuyum da diyebiliriz.

M +böyle düşünmen acı verici yalnız bırakıyorsun kendini

- Belki de yalnız kaldığım için böyle olmuşumdur bu da bir seçenek.

M + paradokslar yaratmak hoşuna mı gidiyor?

- Arabeske kaydırmak üzereyim muhabbeti bilesin

M+ İzin verecek değilim buna emin ol. Sana ilk Norveç teklifi ettiğim gün; bu yalnızlığı hangi bavula koysam taşıyamam biraz paylaşmalıyım, yükümün hafiflemesini bekle dedin ama o günden beri sürekli geriye gidiyorsun benim tanıdığım Varatyan böyle biri değildi. 

- Ve altın cümle 'sen böyle değildin'. Sanırım yarın iki yabancı olacağız. 

M+ Ne saçmaladın şimdi sen ben yine bir şey anlamadım

- tanıdığın varatyan tam da böyle biriydi. Babaannesi ve teyzesi ölmüşken sana gel diye ağlayacak kadar zavallı ama bir telefonla seni o köye getirtebilecek kadar da güçlü

M+ O köye senin yaşadığın şok yüzünden dibe düşmenden korktuğun için geldim bunu da seni sevdiğim için diyerek yuvarlayabilirim

- sorun gelmen ya da gelmemen değil ben başka bir şeyden bahsediyorum

M+ neymiş bakalım o başka bir şey?

-Kliniğindeki hastaların çoğunda olan bir şeyden, içimde iki benlik var birisi zaaflarım korkularım ve zayıflıklarım diğeri güçlü hissettiğim her şey.

M+ her insanda bu karakterler vardır.

- İnkar etmiyorum. Ama her insan ikisine de bu kadar kulak vermiyordur zannımca. 

M+ delirdiğini mi söylemeye çalışıyorsun.değilsin bunu biliyorum.

-delirdim demiyorum. İki tarafıma da kulak vere vere kendimi tanıyorum artık diyorum ve bir insana güvenecek kadar cesaretim kalmadı diyorum

M+ yaşadıkların yüzünden korku duyman çok normal bunu anlayabiliyorum ama her zaman ikinci bir şans vardır.

-korku falan duymuyorum saçmalama. İşin garibi ne biliyor musun ben bu konuda hiç bir şey hissedemiyorum. Sanki tüm insanlık gözümün önünde katledilse öylece oturup izleyecekmişim gibi ne sevinç ne hüzün ne şaşkınlık.

M +bunlar ağır depresyon belirtileri bence psikoloğa gitmelisin diyorum tekrardan

- intihar etmeyi düşünmek, herhangi bir olaya karşı isteksizlik, iştahsızlık, sürekli uyku isteği ya da uyuyamama, genel bir halsizlik bunların hiç biri yokken sadece kayıtsız kaldığım için bunu demen o diplomayı yırtmanı gerektirir bence

M+ burada böyle.

- burası orası değil. Burada günde on binlerce insanın ağzına, kaderine, kimliğine, varlığına sıçıyorlar.

M+ Ülke gündemi mi yani sorun?

- sorun benim bu dünya da yanlış olmayı başaran tüm insanlarla üst üste tanışmış olmam o kadar büyük bir sorun ki kurular yüzünden yaşlar da cayır cayır

M+ bu kadar melankolik olmanı istemiyorum

-Derdim canını sıkmak değil.

M+ ne peki bu?

-Dürüst olmaya çalışıyorum. Bana senin dediğin lafları diyen insanlar hep bir boku bahane edip çekip gitti, inanmıyorum dediklerine, işin kötü yanı ne biliyor musun? İnanmayı deli gibi isterken inanmıyorum inanamıyorum, genel geçer bir güvensizlik hali demek isterdim ama ruh hallerindeki kalıcı ya da geçici vakaları ben de senin kadar analiz edebiliyorum.

M+ Peki benden ne yapmamı istiyorsun? Öylece gitmemi mi?

-sadece benden bir şey beklememeni istiyorum. Zaman kaybetmekten başka bir şey yaşamazsın nihayetinde. Evet o planladığın tatillere gidebiliriz. O festivallere veya kamplara katılabiliriz yine evin verandasında gün doğumunda sevişebiliriz, yemek yapıp hayvanlara dağıtabiliriz. Bunların hepsini yapabilirim ama seni sevdiğim için yapmayacağımı bil. Ya da bunları söyledikten sonra hala bunları yapmak istiyor musun bir düşün.

M+ Sen seli misin bunları yapabileceğim tek kişi sensin. Bu tartışmayı yanyanayken hiç konuşmadan yapabilirdik beni bu denli anlayan kim var hayatımda?

- Ne bilim kim var hayatında.

M+Yine geyiğe bağlama ne olursun şurada ciddi bir şey konuşuyoruz.

-benle konuştuğunu hatırlatmamı ister  misin?

M+ pes ediyorum istediğini yapabilirsin

-Bi arkadaş şey derdi 'ben dünyaya mal olmuşum yalnız senin olamam' şimdi hatırladım bu lafı sanırım konunun özeti olabilecek kadar narsist ama masum bir cümle. İstemsiz güldüm valla

M+ Senin için daha narsist ve doyumsuz bir cümle kullanmalı bence.şuna ne dersin? ' tüm dünya bana aşık olmalı yalnız sen değil'?

- böööö derim sonra da tüm şımarıklığımla kabul ederim.

M+ Pisliksin

-Yes ay kınoöv

M+ İngilizcene sağlık.

-Bilmiyormuş gibi davranmanın güzelliği...

M+ingiltere planını tekrardan düşündün mü?

- evet.  Her gün sırt çantası bana bakıyor ben çantaya ama bir türlü sırtıma geçirip hadi eyvallah diyecek gücü bulamıyorum.

M+Gitmek istemiyorsun demektir bu

-Bilmiyorum belki de bırakamadığım şeyler vardır.

M+ kim bakim o?!

- Üstümde beyaz gömlek var narla oynamayı düşünme o yüzden

M+ Cenazede anlattığın olay mı?

- Cenazede anlattığım olay değil olayın hissettirdikleri. Suçlayıcı olmak istiyorum ama sanırım hala içimde bi insan sevgisi mevcut olamıyorum o yüzden

M+ sadece insan sevgisi mi?

-Narı çatlattın aferin.

M+ sadece soru sordum

-beklemediğim sorularla karşıma geçmesen daha sakin konuşabilirim seninle

M+ sorularım mı yoksa cevapları mı korkutuyor seni? (Madem battı gömlek, mendilinde kan lekesi de olsun.)

- Tecavüzden sonra duygularımdan hep korktum. Duygularından korkma deyip kendine inandıranlar 
da oldu ama onların yaptıkları da korkmam gerektiğini öğretti. Tekrardan.seviyorum dediğim adamlar ya bir yara bıraktı ya da bir iz bıraktı gitti.prense dönüşecek bir kurbağa var mı bilmem ama prens hayallerim bitti.bataklığın içinde nergis çiçeği arayacak kadar hayalperest de değilim artık. Öyle böyle işte. Duygularımı duymak korkutmuyor rahatsızlık veriyor. Yine başıma bir sıkıntı gelecek diye düşünüyorum

M+ Bunların hepsi= korku

- yüzüme vurmasana

M+ Sanki sen bilmiyorsun ne olduğunu cidden korkarak mı yaşayacaksın bundan böyle? inanmak korkusu ya da hissetmek korkusu vb.

-İnanıyorum aslında hala biliyor musun?

M+neye!? Çabuk söyle o kanattan saldırayım sana

-Kandırmayı başarmış olanlara.

M+ şansımı dürüst olduğum için kaybettim. Yaşasın kozmos.

- Şansın olmadığını bildiğini varsayıyorum.

M+ Yüzüme vurmasan keşke
M+ İyiki varsın

-Bu lafı en son kullanan adam ertesi gün beni sığıntı gibi hissettirmişti hayatında, ya Bu lafı kullanma ya da.....

M+evet ya da ne?

-konuyu artık kapatabilir miyiz yeni bir beyaz gömlek giyecem. Mümkünse bunun üstünde nar lekesi olsun istemiyorum.

M+yeni savunma mekanizmanı bir şiirden esinlenerek kurman hoş.

-o şiirle zamanında naciyeli kafayla korkaklığın incili diye dalga geçmiştim ben

M + Ve korktuğunu küçük prens kabul etti sonunda

-Bu histen o kadar emin değilim

M+ Aşık olmaktan korkma Fuat 

-Kullandığın cümleler son üç adamla aynı

M+ belki ben farklıyımdır olamaz mı?

-ve bu da aynı

M+of fuat of adamı çıldırtırsın

- oha bu da!!

M+ susmam için mi yapıyorsun bunları?

-evet.

M+ neden?

-Gömleğimi giydim. 

M+Peki.

9 Nisan 2015 Perşembe

gel demem ben yazarım

seni sana rağmen sevebilmek..
hani benim üstün başarı belgem?
yaş odunları işleyecek cesarette bir marangozum
olmadık motifler kurgulayıp olmadık bocalamalar yaşıyorum
ne kadar da aptalım
nasıl sıfatlar yakıştırdım sensizliğe bir bilsen
beceriksiz bir marangozun başarısız motifleri gibi
sırıtık
gereksiz 
boyutsuz 
motifler var ruhumda
motif dediğime bakma hepsi sırıtık ağızlı birer yara
kanıyor
gel artık be adam
bırak şu olmaz olmayacak laflarını da gel
karart gözünü bir seferliğine
bir aşığım var de de gel
çok mu mutlusun her şey güllük gülistanlık mı
bırak ikimiz sırtlanalım dertlerini 
varsın kamburum çıksın
varsın sebebi sen olasın
sensiz içilen suyu hayyamdan özenip haram kıldım kendime
gel de dertlerimizle keyfimizle kederimizle birlikte yuvarlanıp gidelim
ebediyen mutluluk diyemem ama her fırsatta huzur derim
sen yeter ki biraz karartıp gözünü 
seni sensiz sevene bi adım gel

buralar yasak topraklar

hava hiç olmadık bir yerde
söylenmiş sözler gibi bugün
ikimiz hiç olmayacak bir duanın farklı bölümleri gibiyiz
ben ebediyet dilerken 
senin dilediğin nihayet
anlamamak için öyle şartlamışsın ki
anlamayı bırak dinlemek bile değil amacın
üzücü
seni gören bir deniz sanabilir
dikkat et yüzmek yasaktır tabelası yok ortalıkta
burası senin krallığın dikkat et
cumhuriyetçiler her yerde
sıkılırsan uğra bir 
keyfini yerine getirecek bir muhabbet bulunur elbet
denizler ve krallar değildir öldürenler
suçluyum belki ben sularında izinsiz yüzüp
topraklarında gösteriler düzenledim diye
neyse ne kıyına uğrarım bir daha ne de konsolosluğuna

böyle oluyormuş bu işler

bir köpeğin sokağa çıkma heyecanı...
tomurcuklarından patlamış papatyaların baharın gelişini gösterme heyecanı
trabzon gibi bir şehirde güneşi gören gençlerin zaman kaybetmeme heyecanı
 ve bunlara inat içindeki ışıkları bir bir kapatmış ben
coşkunun içindeki statik ruh halimi korumakta o kadar kararlıydım ki
güneş kemiklerimi ısıttıkça ruhumu buzların içine gömdüm
'görevim' olan her şey tamamlandı
sınavların notları hazırlandı
staja ve derslere devamsızlık kullanılmadan eşlik edildi
aileyle olan göstermelik samimiyet ilişkileri kuruldu
çevreye 'güçlüyüm ben'  ' bir sorunum yok' mesajları verildi
insanların sorunları dinlenildi ve çözüm yolu bulmaları için seçenekler verildi
'herkesin istediği gibi' bir ben olup kendime yabancı topluma samimi biri olmayı başardım
mutlu edilenler ve bir görev olduğu iddia edilen vazifeler pek bir naneye yaramıyormuş
özlenilenler özlenmeye devam ediyormuş
gönderilenlerin veya gidenlerin geri dönmesi bekleniyormuş
pes edilemiyormuş
bir akıntıya kapılıp kontrolsüz ilerleniyormuş

8 Nisan 2015 Çarşamba

davet

madem umuttan bu denli yoksunuz
her şey şimdi şurada son bulsun
bir grubun
bir konseri
ülkenin kuzeyinde yürek ısıtan duygulara hasret bir şehirde..
bekliyorum..
gelecek olan cevabın türünü önemsemeden.sadece hala bir cevaba değer görülüyor muyum sorusuna cevap bulabilmek için.
bir davet cüretinde bulunup duygu denilen beyzadenin gerekliliğini yerine getiriyorum.gurur, öğütücüden çoktan düştü kovaya
 'yorgunum ve ağrılar' omuzuna başımı yaslayacağım zamanı bekliyor.Biraz daha koklamalıyım nefesini huzurun tadını almak bu demek benim lugatımda.
başımda beklemeni değil yanımda kıymetlenmeni isterim
içimizde kalan ne varsa ne yoksa söylemeyelim ama tek tek hissedelim
'kediler' olsun aramıza alıp sevdiğimiz ya da sevmek için sıraya girdiğimiz
eskimiş renkli günleri özlemek değil de yeni günlerin tazeliğiyle fethedelim şehirleri
eşekliğimizden susmanın ayıbını yaşamayalım

 Gel
      Benim için değil
                                  Yemin ederim değil
Başka bir konu

güzel bir konser
                          var.



bir doğum günü hediyesi

yalnızlıktan korkarak gelmiştim bu şehre.
belli etmem ama korkarım ben bazen
gerçi tanıyan bilir korktuğumu
işte bu korkuların ortasında 'futi' çığlığıyla sarıldın sen boynuma
korkularımı kovarcasına koştun yanıma,
şimdi senin doğmuş olman gerçeği ve benim seninle tanışarak şanslılardan olma durumumu düşünüyorum
sarıldığında gerçekten hissettiren kaç kişi kaldık ki şunun şurasında
bir martının acısını paylaştık mesela korkularımızın ortasına bağdaş kurup
ilginçtir ikimizde aynı zamanlarda üzüldük 'erkekler' yüzünden
sen martılara küsmeyi tercih ettin ben tüm insanlığa
güvendiğimiz yerlere yara bandı lazım olduğunda yaralarımızı açıkta kurutmayı seçtik
cüretkardık
şımarıktık
eksik ama birdik
anne eksikliğimi kendi annenin gidermesine izin verdin
iyi de ettin kardeşliğimize kardeşlik eklendi
oturup ağladık birbirimizin çirkinleşen suratlarına bakıp sonra da güldük
aşksız kaldık birbirimizin aşkı olduk
umutsuz kaldık birbirimizin umudu olduk
ama bir kere olsun kırmak için kırmadık
kalabalığın yalnızlığı tanıdıktı ama birbirimizin yalnızı olduk
biz bu şehirde ikimiz kaldık güzelim
sen kaldın
ben kaldım
martılar uçtu
gemiler demire çıktı
ve biz bu limanın yanında orgazm sesleri yankılanan şehirde
ikimiz kaldık
sarılacak bi dünya yara
anlatacak bir dünya hikaye
okuyacak bir dünya şiir
ve bir dünya dolusu sen ve ben
özledikçe sarıldık
sarıldıkça özledik
şimdi senin doğduğun günün ertesi
babasından ayrı büyümüş kız çocuğu masumluğundasın yine
masumsun
temizsin
safsın
güzelsin
diyecek bir güzel cümlem ya da parçalayacak bir edebiyatım yok sana
şiir senin yüreğine yuva kurmuş
şiir sen martıların kanat çırpışlarını izlerken
benliğine ince ince motif olmuş
23 yıldır kutlanamayan doğum günümü ilk kutlayan
bu yağmurlu ve kasvetli şehirde nasıl nefes alınacağını hatırlatan
ne yani beni de mi yok sayacaksın diyerekten sakinleştiren
güçlü olduğu için savunmasız gezen
güzel melankoliğim
nice güzel yaşlar önünde sırayla yaşamanı bekliyor
nice koca başarılar senin ben yaptım diyeceğin günleri bekliyor
yanında olabilmek dileğiyle..