24 Mayıs 2016 Salı

arada kalmışlık

bir arada kalmışlık yaşıyorum
iki blog arasında neyi nasıl ifade edebileceğimi düşünürken
aklımda gezinen ayaklarım kayıyor
nereye düştüğümü görmeden tutunacak bir dayanak ararken
kaydığım yerden tekrar düşüyorum
kime neyi tarif etmeye çalışıyorum bilmiyorum
beynim beni nerede neden terk etti sahi
düşünmeden yaşıyorum amenna
ama arada ihtiyacım olmuyor değil
kapıları kapatıp ardından bakan ben değil miyim?
bir ruh hastalığı olsa gerek
ya da ruhum hasta olsa gerek
dibe vura vura nasırlanmış bir benliğin sancısını duymayı bekliyorum
morarıp kanamış her yerim
susuyorum iki manasında da

bir belirsizliğin buhranı

aşık olamadığıma inanıyorum artık
kaçtığım o kadar insanın günahı boynumda
dokunan yanıp kaçıyor bedenime
kavuşamadığım bir duygunun ateşi yakıyor tüm varoluşumu
hiç beklemediğim bir yerden gelecekmiş gibi
içimdeki ateşi söndürecek su
sarhoş olmadığım gecelerde inandım buna
dünü bile yıllar önceymiş gibi görüyorsam
yorulmuşluğum çarpıyordur yüzüme
nasıl kaçırabildiysem gelenleri
öyle kaçırıyorum içimdeki beni kendimden
tarif edemediğim bir şey aklımda
özlem, nefret, hüzün, aşk belki de hiçbiri 
tanımlayamıyorum işte
bir şey var ama ne olduğunu bilmiyorum
koşarak yaşadığım bir hayatın içinden sürünerek çıkmaya çalışıyorum
olup olmadığı mühim değil 
tek derdim duygu yaşayamamaktan yorulmak
yorgunluğumu atmaya fırsat bile bulamadan yeniden koşturmak
kendimi dinlesem nefret dolacağım benliğime
yıpratmadan çıkamadığım tüm insanlardan kaçıyorum
kaçtığım hiç bir şeyden kurtulamıyorum
kurtulamadıkça boğuluyorum
boğuldukça kayboluyorum
sonumu bilmiyorum ama sonucunu kestiriyorum.

6 Mayıs 2016 Cuma

yokmuşuz gibi

yokmuşuz gibi yapalım hadi
bu yatakta

bu zamanda
bu şehirde
üç gündür kafası kıyak sevişmelerin eseri dağınıklığın ortasında yokmuş gibi yapalım
kafamızın üstüne çektiğimiz yorgan kaybetsin bizi gerçek dünyadan
kendi ruhlarımızın dünyalarında dolaşalım
keşfedelim görmezden geldiğimiz her şeyi
sen bana bak yine en anlam veremediğim bakışlarla
bana ait olmayan her şeyinle ruhumun içinde dolaş
ikimizde olmak istediği yerde olalım
ben sana dahil olayım sen ona
ben seni sarmalayayım sen saracak bir beden ara
ikimizin mezarı olsun bu tek kişilik yatak
tek olduğumuz yerde hiç olalım
birbirimizi unutup kafamız ayıldığında birbirimizin yabancısı olalım

3 Mayıs 2016 Salı

bıraksam elini

düştüğümü sandığım yerden tuttun sen elimi
bıraksam.. 
küser mi çocuk gözlerin
o huzur kokulu bakışlarının önüne iner mi tülden perdeler
bıraksam sırtın mı olur baktıkça inandığım manzaram
düştüğüm gecenin  karanlığını aydınlatan gözlerin bakar mı bir daha öyle ışık ışık
anlattığıma büyür mü öfken
tutunsam yine de o ellere göz kırpar mı yarınlar bize
eksik dediğim şeyi bulup doldurabilir mi ellerimizin boşluğunu doldurduğu gibi
gecenin sabahında kalbimle dilimin iki ayrı insana koştuğu gibi
koşar mıyız yarının bilinmez yoluna
sevebilir miyim seni senin istediğin gibi
tek kalmaktan korkan ben 
tek bırakmak istemeyen sen
korkuma mı yürümeliyim büyümek için
çocuk mu kalmalıyım senin sevginle
eksik kaldığını söyleyenlerin tamamlanışını gördüm geçmişte
senin bütün olacağın da ben miyim sahi
tanrılar kıskandıkları zamanları hatırlayıp tükürüyorlar yüzüme
belki de bu sefer esaslı bir küfürle sikip atıyorlar benliğime ait tüm ahitleri
paylaştıramıyorum işte bir yüreği iki kişiye
veremiyorum dikkatimi anıları silip de an'a
sahi niye ben
doğmayan kaç güne sebep oldum
sevinilemeyen kaç müjdeye sebep
verilemeyen ilgiye duvar olup durdum
her yaklaştığında çarpıp durdun senden öncesinin duvarlarına
bu kadar mı albenili içime kurduğum ülke
en derinimdeyken nasıl derinlerimdeki nardan senin değil de
başkasının adını akıttım ben
şimdi utanıp tüm bunlardan 
bıraksam elini...
gidişini izlesem
önceki gidişleri izlediğim gibi
otursam kendimin tam ortasına
duymasam
 koklamasam 
görmesem 
hissetmesem
nefes bile almadan öyle gidişinin tanığı olsam
kendi kendime kızıp bir barona müşteri olsam
unuttuğum her zevki köşe başı bir kuytuda parası neyse verip alsam
temiz kaldığım günlerin beyazını damarımdan çıkan şırınganın sarısına bulasam
unutsam kafamı dayayıp kaldığım her hangi bir bok kuyusunun yanında dünü 
acır mı içim 
utanır mı yüzüm
durur mu kalbim
ağlar mı gözlerim
bir tanrının piçi olan aşk
vurur mu yüzüme peyda olduğu yatak kadar kirlendiğini
bıraksam elini..
gözümün içine bakarken sen
göz bebeklerinde içimde insan kalan her zerrenin idamını izlesem 
sokaktan geçen bir adamın gelecek nesillerini içimde biriktirsem 
kendime ait olmayan gelecekler büyütsem içimde
başlayamadık ki dediğin yerde
bitirmenin o lekesi olan noktayı koysam tam ortamıza
utanır mıyım yapamadıklarımdan
utanır mıyım yaptıklarımdan
utanır mıyım yaptırmadıklarımdan
tanrıların günahı olan bir duyguyla kalabilir miyim tekken
yazdıklarımı, sildiklerimi,yaktıklarımı
okusam arkandan cennetimin ilahisi gibi
huzuru hisseder misin içinde
şimdi
şu an
hazır ay bir bulutun arkasına saklanmış bu lanete şahit olamıyorken
bıraksam elini...
kimsenin eline uzanmayacağımın yeminini ederken 
bıraksam ve sen kalırken kendimin ortasına yerleşip 
tüm duyularımı benden bir fersah uzağa ötelesem
acıtmasam canını
bunaltmasam o coşkulu ruhunu
kaybolsam kendi içimde
karşılaşmasam kendimle bile
tanrıların kıskanırken üstüme fırlattığı lanetlerin ortasında kalsam
her laneti hak ettim deyip boynuma sarsam
ve sen gitsen
görmesem
duymasam
kokusunu alamasam
hissedemesem
hissiz bir gidişin öznesi olup 
sadece kalsam
bıraktığım yerde