24 Nisan 2016 Pazar

bir şeylerin sonrasında burada

ayık gezmediğim kaçıncı günün sonunda bir garip film galasını atlatıp edilmesi gereken bir vedayı da ettikten sonra tekrar ayık kalmama çabalarına girmişken bir yazı yazayım da bu blogda paylaşayım dedim. Size ortamı tasvir edeyim; ben kedi kanepe ve masanın üstünde babişimin tüm mal varlığına göz dikmiş beyaz bir süprüntü.Süprüntü diyorum çünkü bu günkü dozun da sonuna geldim birazdan masayı yalayacam. seks yapmayı sevdiğimi düşünürdüm meğersem sevmiyor muşum.çünkü odada kediden başka birine tahmmül edebileceğimi sanmıyorum. Kedi gözümün içine artık nolur uyu dercesine bakıyor ama günde iki saatlik uykuyla zıpkın gibi yaşadığımın o da farkında aslında. kedi değime bakmayın pek kedi değil zat-ı muhterem. şu hayat formuna zavallıca diyen insanlar tanıyorum. zavallılıklarını başka insanlara yansıtmayı hobi edinmiş zavallılar(inceye gel). Yaptığım tek zavallıca hamle bu değil kendi gözümde.

burnumun kanadığı bir akşamdan

korktuğumu söylediğim zilyon tane şeye döndüm sırtımı
yeni umutlarımı sırtımdaki şişkinlikten çıkardım
önüme koyduğumda hepsi korkularımmış meğer
sırtım yüzümdeymiş meğersem bunca zamandır
oturduğum yerden izliyorum hayatları artık
benimkini yaşamaktan vazgeçtim
ay bile gidiyordu dokunmadığımızda
kim kalacaktı ki
ama karanlık gitmiyor bir türlü otursam da koşsam da
bir ölümün ertesinde yaşıyorum
hep yere mi düşer izler
somut olan tüm izleri silmişken tek tek,nasıl olur her yere bulaşmış bu izler
adını anmadığım yeni evim bile nasıl bu kadar geçmiş dolmuş
kafamda taşımak mı bunun sebebi
hissetmediğim zihnim aslında gözükmeden geliyor mu peşimden
nasıl bir kaçışa gebeyim ben
bir türlü koparıp atamıyorum piçler mezarlığına
yatağımdan geçen tüm erkekler nasıl tek bir hamlesiyle getiriyor bir üçüncüyü yatağıma
istemediğimi söylediğim her şeyi istiyormuşum meğer
bir dumana uyup yükseldiğim bir geceden 
kimyasallarla seviştiğim bir başka geceye geçtiğim,
ayık kalmanın böyle mümkün olduğuna inandığım günlerde nasıl olur da
sentetiklerle süslemediğim gülücüklere inananırım
gizli gizli köşelerde takviyelediğim sentetikler
sentetiğin bittiği yerde sarmaya başladığım  yarı sentetik otum.
kaybolmuş bir bedeni süslüyorum bu doğal olmayan güzelliklerle
bitsin bu delilik dediğim sırada başlıyorum yeni bir deliliğe 
sonu gelmeyen sokakların köşe başlarında bekliyor mutluluk beni
kendi gölgemle seviştiğimi farkettiğim anların bitiminde başlıyor gözyaşı orgazmım
bu yalnızlık böyle iyi aferin kozmosa
bu manasızlıkla kurduğum şehirler içinde sayıklıyorum
bari sen yapma bana bunları diye
kime sarılsam iğneler batıyor
yeni biri daha giriyor 
alır almaz eskimiş yatağa
hikayesini bilmediğim nice beden üstümde kim için olduğunu bilmediğim inlemelerini kusuyor
bir adam beni seviyor
ve aynı adam beni kaybeden bir başka insan oluyor
sevildikçe kaçmak içimde bir yerlerde gerçekliğini koruyor
susturamadığım cümleler, isimler kafamın içinde benimle dalga geçiyor
uçurtmanın kaçışını izliyorum aklımın kuytusunda 
gökyüzüne değil de nasıl olur cehenneme doğru kaçıyor
özgürlüğün yerini neden azaplar alıyor
haber alınamamış insanlar ve tutulamamış bu kadar el varken
nasıl mutlu oluyor bu insanlık