27 Ocak 2016 Çarşamba

borçlanılmış yazı

'hiç mi sevişmedin sen? 'diye sormuştu gözleri güzel bakan.
bu kadar sevilerek sevişmedi ki benimle kimse
cahilliğim bu yüzden
şaşkınlığım mutluluktandı belki de o yatakta
aklımdaki ismi silerken her öpüşte
yeni bir isim yazmaktan kaçıyordum 
yorgunluktan yığılıp kalmış zihnime
kimse böyle sarılmamıştı ki bana 
kimse bu kadar ilgilenmedi ki benimle
şaşkınlığım sildi tüm ezberlerimi
ezberlediklerim unutmak istediklerim şimdi.
unutmuşum sevilmenin ne demek olduğunu
unuttuğum yerden tekrar öğrenmeye başladım özel olmayı
bir el nasıl bu kadar huzur döker dokunduğu yere
gözlerime herkes baktı da nasıl oldu da hiçbiri içimin en derinine inip anlayamadı söylemediğim her şeyi
nasıl oldu da kimse sormadı bana iyi misin?, mutlu musun? ne istiyorsun? diye
ben girdiğim hayatlarda nasıl bu kadar hizmetçi olmuşum
nasıl silip atmışım kendi değerlerimi
nasıl çıkardı beni sadece gözlerini kullanarak bir adam kendimi zincirlediğim kuytu hücreden
ne istediğimi nasıl anlamadı bu zamana kadar kimse
aklım almıyor sevdiğim tüm eski insanları
nasıl başarmışlar kendileri için beni böyle kolay harcamayı
unutmuşum işte sevilmek ne demek
unuttuğum yerden öğreniyorum şimdi her şeyi
hiç ummadığım çiçekler açtırdı  meleklerin tutmaya utandığı el yüzümde gezinirken
gözyaşı dökmedi ruhum yatağımı bir erkekle paylaşırken
kendimden sıyrılmak zorunda kalmadım birlikte uyuduğumuz yatağa girerken
daha önce böyle sevişemedim ben
daha önce böyle sevilemedim
daha önce kimseye böyle teşekkürü borç bilmedim
daha önce kimseye bu kadar iyi ki geldin diyemedim
sen koca yürekli kaba sakallı kemik gözlüklü güzel bakan adam
iyi ki geldin.

22 Ocak 2016 Cuma

naylondan hayatlar

yarının gelmesinden korkar oldum
günün bitmesi bitiriyor beni

tüm bilinmezliklerin doğum sancısı peyda olurken, ay tepeye tırmanırken
kıvranıyorum olduğum yerde
neler olacak yine diye
ölüm çığırtkanları dört geziyor sokaklarda
savaşın ayazı yakıyor yüzümüzü 

öldüğümüz yerden tekrar doğuyoruz
simurg olsa kıskanırdı tükenmeyişimizi
sahtesinden gülüşler satıyoruz insan manzaralarına
sıkılıyoruz tüm yalanlardan yine de göz kırpamıyoruz korkumuzdan gerçeklere
kapattığımız gözlerle yürüyoruz tavanı çoktan çökmüş sokaklarda
görmekten korkup gördüklerimizin yalanına sarılıyoruz
gerçekleri define haritalarında saklayıp yok ediyoruz her yerden
kaçtığımız bünyelerimizi başkalarına ikram edip etimizin tadını damaklarda ve penislerde bırakıyoruz
yatak odalarını mezar, çarşafları kefen yapıyoruz 
ama her seks sonrası tekrar doğuyoruz
bitmeyen bir mücadelede yarışıyor ya da yaşıyor gibi yapıp yaşamanın anlamından her nefeste bir fersah daha uzaklaşıyoruz.

20 Ocak 2016 Çarşamba

özel gece

şehir karanlık 
yakma şimdi o sigarayı
bölmesin hiç bir şey bu görülmezliği
bilinmezlikleri yırtıyorsun gözlerinle
bir karanlık daha boğuluyor gözündeki ışıkta
sigaranın ateşi gereksiz bu odaya
az önce parçaladık bedenlerimizi
karanlık olsun tüm olsun bu odada
huzur musun diye sordurma bana
merak etmek yasağımız olsun bu gece
ışıklardan ve mutsuzluğa bizi kazıkla bağlayan bilgilerden uzakta olalım
saadetimizi borçluyuz bu şuursuzluğa
ne de olsa yarın herkes bizi konuşacak
o zaman öğreniriz kendimize ait tüm özelleri
susalım şimdi
dudaklarımın arasına yerleştir bedeninin en güzel yerini
hissedeyim her şeyiyle
iyi misin diye sorma
şuursuzluğumla
koca bir yılın özlemini giderelim bu gece

9 Ocak 2016 Cumartesi

bir uzak diyarda en yakınımda

çatılarından kedi yerine kar düşen bir şehirde
anglo-sakson ezgilerin yerini kürdi-zazaki nağmeler almışken
bitirilemeyen duyguların doğurduğu piçlerle oynaşıyorum.
ayakkabımdan giren her damla suyun gözlerimden çıktığını varsayarak
çoraplarımdaki ıslaklıklarla rahatlarken varıyorum yok olma isteğinin tatsız tuzsuz lezzetine
yok saydığım her şeyle birlikte yok olmuşken tekrar doğup tekrar ölüyorum
gümüş saçlarında elmas madenleri bulduğum adamın yanında
doğuyorum çünkü en yaşanılasının yanındayım
ölüyorum çünkü
duyguların en ölmeye meraklısını karnımda taşıyorum
öleyazamıyorum demiştim
şimdi doğayazamadığımı da fark ettim
hiç bir şey yazamazken
çok şey karaladığımı fark ettiğim bir gece erdim tepkisizliğin muradına

darısı ölemeyen tüm duygularımın başına

1 Ocak 2016 Cuma

öleyazamadım

beyaz, mavi ve yeşilden ibaretti şehir bugün
düşeyazdığım terastan izlemiştim ulaşamadığım her şeyi
sıkılganlığım ne yaptığımı bilmemezliğimden
yorgunluğum dün gece parçaladığım nar gibi kirletiyor ruhumu ve yatağımı
gereksiz kabuslar ve terlemeler bölüyor dinlenmek için kaçtığım uyku düzenini
yok saydığım her şey birden var oluyor
var olan her şey akabinde beni yok ediyor
yeşil ormanların içinde kaybolamadan ölüyordum bugün
beyaz kar tanelerinin üzerinde öylece uzanamadan,
içine dahil oldukça kaybolduğum maviliğin tadına doyamadan..
ölememişken farkettim
dik yokuşların merdivenlere döndüğü şehirde dinlenemedim bugün de
içsel bir yorgunluk çekiyor tüm bedenimi olanca gücüyle aşağıya
uzun uzadıya dinlemelerden de konuşmalardan da yorulmuşken
farkedemedim cebimden beslenip durduğumu
ortaya bir şey koymadan ortadaki her şeyi yiyen yüzsüz misafir gibiyim hayatta
sorguladıklarım utandıklarımdan geliyor
sevdiğim adam uzağımda dizinden acıyor
ve her diz ağrısında yüreğimde bir sancı uyanıyor
ölümü unutup bir diz acısına kederleniyorum
kendime geldiğimde kendimden çoktan geçmiş bir ben buluyorum ortada
ortalığı toplayayım derken bin yıllık nar dağınıklığına nail oluyorum
acılarla özlemlerin bereketi sarmış topraklarımı
korkuluk niyetine ortada kalakalıyorum
sevdiğim adamın gözlerindeki ışığı görüyor gözlerim
uzaklardaki gözleri yakına çekiyor özlemim
korkularım gelip aklıma kaçıveriyorum kendi topraklarımdan
özlemin arsızlığını kendime kılıf yapıp yırtık fahişeler gibi dolanıyorum 
bir anüs için tüm tanrıların günahkarı olacak erkeklerin arasında
boşaltamadığım tüm meniler boğuyor penislerinin gırtlaklarını
saklayamadığım varlık el okşamalarıyla boşalmaya bahane oluyor
ve ben her bahanede biraz daha arsızlaşıyorum
alabildiğine yeşil, beyaz, mavi şehirde
tüm renklerimin ışığının özlemiyle ezber bozan karalamaları sıralıyorum merdiveni sokağından çok olan kente