22 Aralık 2015 Salı

yine de bazı şeyler olmuyor

savaşın griliğinden yorgun düşmüş geceler yaşıyorum istemsiz
bir dua huzurundan farksız nefesini ister oldum kaç gecedir yanımda
korkularım Kaf Dağını aştığından beri bakamıyorum arkasından
gidersin bilirim
karar veremezsin bilirim
bunları beklemekten vazgeçtim artık
beklemeyi de bırakmış olabilirim(bilmiyorum)
ayağına takılacak taşı şeytanım bellemişsem
yüzünü düşüren her şey lanetlerime sebebim olmuşsa 
Milena’nın beklediği gibi beklemiş, özlediği gibi özlemiş, dinlediği gibi sevmişsem seni
Her halini sırıtmadan izlemiş ve her izleyişimde aşk tariflerine yeni bir sen daha yazabilmişsen
sen hiç bir şey vermeden ben her şeyi senden gelmiş görebilmişsem
yağmura acıkmışken bulutları görmekten bile mutlu olabilmişsem
kuraklıktan çatlamış ruhumun her yarığından bir sen filizlendirmişsem
üşenmemiş her birini de ayrı ayrı sarıp sarmalamışsam
her kararsızlığın için oturup ilmek ilmek çabalarken o kararsızlıkta kaybolmuşsam
Ralph Waldo’nun bahsettiği lüksü hiç utanmadan herkesten esirgeyip sana sunmuşsam
gündelik olanların avuntusunda haryacabilmişsem geleceğin tüm nimetlerini
yok saymışsam kendi dertlerimi sırtlanırken seninkileri
köşedeki ışıklı ağacı izliyorum şimdi
dünya duruyor
atmosfer tüm hareketliliğinden vazgeçiyor
kırmızıyla mavi ışıkları sırayla gözüme sokan ağaç konuşmaya başlıyor 
saymaktan ve söylemekten vazgeç diye
istemeden susuyorum..
gözlerim kapanıyor
masada içilmiş ot artıkları perdenin arkasından sesleniyor devam et içmeye diye
içiyorum..
her direktifi kabul eden ben emre itaat ettirecek zıvanayı bir türlü becerip yapamıyorum
tekrar senin aklıma düşmenle sarsılıyorum
sarsıldığım yerden konuşmaya devam edip
seni yüceltiyorum
kendini bir türlü göremediğin zirveye giden yolda sana yetişmek için çabalayıp duruyorum
olmuyor
bir tarafın kaçıyor ve ben o tarafını beklemesi için ikna edemiyorum
belki de tek eksiğim nefesin
belki tek bir nefesin getirecek beni kendime
bazı şeyler olmuyorken yoruyor





17 Aralık 2015 Perşembe

E.

bir avuç sentetiği kanıma karıştırdıktan sonra bakmalıyım gözlerine
gözlerime bakıp anlamalısın içimin ne kadar da karanlığa gömüldüğünü
ışığını kaybetmiş tüm gök cisimleri gibi kayıp gibiyim 
bulamamakta ısrarcıyım yolumu
çekimine kapılmış eksen yaratıyorken kendime 
senin dünyanda tekrar kayboluyorum
koca galakside
göğüsüne yaslanıp anlatmalıyım
boş beleş olduğunu düşündüğümüz her şey konumuz olmalı
ama biz ya da siz olmamalı konumuz
belki de sadece göz bebeklerinden girilen koca boşluğa dalıp hiçleşmeye devam etmeliyim
karşında dans ederken izlemelisin beni 
senin gözlerine bakarak kayboluşun dansını etmeliyim
belki kaybolduğum gözlerinde bulurum kendimi
sendeki varlığıma inanır bir mutluluk öpücüğü kondururum tadını çoktan unuttuğum tenine
yanımızda birkaç kişi daha olmalı 
ve şahidi olmamalılar
varlığımızı kutsayışımızın
yok sayarken onları, var olmalıyız gözlerinde
sarıldığımız an tüm tanrıların kıskançlıktan lanetler yağdırdığı olmalıyız
göğsün yastığım olmalı 
uçsuz uzay boşluğunun zamansız varlığında
yok saymalı ruhum tüm korkularımı
korkularımdan koruyacak şövalyem olmalısın
cılız bağlarımıza inat
yeşertmeliyiz tüm kuraklaşmış umutlarımızı 
birbirimizin sıvılarıyla
elim gezmeli tüm vücudunda
kutsal topraklarda tavaf eder gibi huzurla
nefesim eski ahitlerdeki tüm duaları fısıldamalı tenine
ve ben inanabilmeliyim her beyinin kendi tanrısını yarattığına
gelmiş geçmiş tüm din düşünürleri secde etmeli 
bir olduğumuz küçük bir kanepede bize
gözlerine bakabilmeliyim
elini tutabilmeliyim
savrulduğum boşlukta senin çekiminde sabitlenmeliyim
belki biraz da güvenebilmeliyim
bir karadeliğe sürüklenmediğimize
gözlerine bakabilmeliyim
gözlerindeki boşluğun benim yerim olduğuna inanabilmeliyim
ya da kapayıp gözümü 
tüm boşlukta bir toz bulutu gibi kaybolmalıyım


şamdan

anlatamıyorum kolay kolay
içimde bir yer ürkek
geri kalan her yer kırık dökük
tarifi nasıl yapılır ki bunun

bir isme kızıp tüm öfkemi kusmak kurtarmaz tüm bu moloz yığınından beni
Anka kuşu olur muyum ki bir kez daha
kaçan zaman cebimden gidiyor
tüm birikmişleri nasıl kullanırım ki
sarılmak istediğim tek adamdan korkuyorsa benliğim
nasıl varabilirim ki kirpiklerinin rüzgarında bin yıllık efsunları bozacak huzuru savuran adamın koynuna
kızmak çare değil
özne olamadığım hayatta
nesneleşip kaybolmalı belki de
ama benliğim bir biblo olmadı ki hiç
nasıl söylerim ona senin tek görevin sıranı beklemek diye
kabul etmez bilirim
daha kaç postal geçecek beni ben yapan değerlerin üzerinden
kaçmaya çalıştığım da varmaya çalıştığım da kalbiyse eğer nasıl çözülecek 
bu çok bilinmeyenli çok dereceli denklem
anlatamıyorum işte
anlayamadığım bir durumu nasıl anlatayım ben
neyi nasıl yapacağımı bilemiyorum bile
anlatmaya çalıştıkça susuyorum
sustukça nesneleşiyorum 
yavaş yavaş bir bibloya dönüşüyorum
ya da muma ihtiyaç duyulmayan ve sürekli yanan bir şamdan oluveriyorum.

16 Aralık 2015 Çarşamba

babaya nefret

korkmadığım kadar korkuyorum şimdi
öldüğümüz yerden dirilir miyiz bu sefer
yabancı olmayan bir katliama yabancı insanların arasında korkumuzun üstüne kilit vurup günlük hayatın seremonilerini yerine getiriyoruz.
körelmiş vicdanların atıldığı çöplüklerin tepesindeki martılar bile vazgeçmiş leşlerimizden
korkum büyük
ya soramazsak hesabını
her gün tehditle tehcirle
ötekileşmeyle yaşayan biz bu sefer açıp göğsümüzü biz kolay ölmeyiz diyemeyecek miyiz
nedir bu koca sessizlik
tepeden tırnağa kan bulaşmış bu topraklar ne zaman kusacak
sokağa çıkma
dağa çıkma
ekmek almaya çıkma
ölünü buzdolabında sakla
ağlama
gülme
hamile kalırsan karşıma çıkma
ne istiyor bu adamlar bizden
politikanın pisliği neden bize yakıştırılıyor
yaşama diyor koskoca devlet varlığını adaması gereken insanlara
bu sefer korkuyorum
yenilmekten değil
yenilmeyeceğimiz aşikâr zira
unutulur mu bu kadar ölüm
birini unutsak birisi çarpar tokadını suratımıza
biz iyi bilir nefret edilen olmayı
sevilmedik çünkü
seviyoruz diye sevebiliyoruz diye
bir çiçeğin tomurcuklanmasına seviniyoruz diye sevilmedik
öldürüldük hiç durmadan öldürüldük
bitmedik yenilmedik
devlet kudretini babalığından alıyorsa biz şefkatimizi analıktan aldık
kadın, Kürt, ermeni, ibne, trans, çapulcu, marjinal…
her bit bok olduk ama babamızın onayladığı evlat olmayı reddettik
devlet baba kükredikçe doğa ana aldı koynuna
anamızın çiçek çocukları olduk
ama babaya tek bir selam vermedik
üzdüğünü sandığı yerde attık en büyük kahkahayı
kanattığı yerde tomurcuklandı en güzel kırmızı güller
sesimizi bitirdiğini sandığı yerden başladık en güzel türküye
bizi dağıttığı meydanlarda başladık en güzel halaya
bitmedik, susmadık, gitmedik, ölmedik
baba kızdıkça bize saldırdı
baba saldırdıkça ana bizi kucağına aldı
bitmeyiz de gitmeyiz de
cizre’de düşer silvan’da kalkarız
sur’da susar silopi’de basarız çığlığı
celladın saldırganlığı korkusundandır
bizim umudumuz yolumuzun haklılığındandır
beyaz çarşafların arkasında çektiğimiz halaylar altında ezilsin benliğiniz
elbet kana bulanmış meydanlara çıkacağız barışın o tüyden hafif havasıyla
ve o hafiflikte ezilip büzülürken siz
öpeceğiz sevdiğimiz her şeyi can damarından

her sevgi mızrak olup saplanırken çürümüş kalbinize güleceğiz tuzla buz olasınız diye

7 Aralık 2015 Pazartesi

gidiyorsan..

tamamım ben
aslında hiç olmadığım kadar tamam
yorgunluğumu sıyırıp odanın köşesindeki karışıklığa yığdım
bedenim çıplak girdi keskin bıçaklara bürünmüş yatağa
anne karnını işgal ettiğim zamanlardaki pozisyona geçip
geçmişimin verdiği hüzünleri tek tek düşündüm
ne kadar da çok tek kalmışım iki kişilik hayallerimde
süslediğim tüm duvarları temizledim
hayallerimin rengi göz yoracak gibiydi
gözlerimi açıp hayallerimi değiştirdim
gözüm kapalı ne yolculuklara girişmişim
tökezlemelerim düşüşlerim hep bu yüzdenmiş meğer
yatağım kemiklerime değerken hissettim
canımdan fazlası yokmuş cebimde
garip bir hüzünlü huzur yaşıyorken
huzurlu bir hüzüne sarıldım
yanıma uzanmış beden ne kadar da sarılmış hüzünlerine
boylu boyunca izlediğim varlık
sırtını tüm kıvrandıran duygulara dönerken nasıl tuttu elimden
nasıl oldu da en yorgun beni göğsünde dinlendirdi
kurtuluş semtinin tüm sokaklarını yürürken yan yana
nasıl oldu da üçüncü bir ismi sokmadı aramıza
ben iki kişi dolaşmaya yabancıyken nasıl oldu da bu kadar tanıdık geldi bu his
hüznü sakladığı gözleri nasıl bu kadar umut dolu baktı bana
nasıl oldu da sırtındaki tüm yükleri inkar edercesine dimdik durdu karşımda
konuştuğu tüm ingiliz aksanları nasıl oldu da bana bu kadar yürek sesi gibi geldi
bir yerlerde bıraktığı yüreği nasıl oldu da önümde birden beliriverdi
anne karnını işgalimin sembolü bir pozisyonda izlerken karşımdaki bedeni
nasıl oldu da ait olunacak bir şeylerin hala kaldığına inanabildim
sonradan pişman olmaktan korktuğum doğrudur
korktuğum için kaçtığım da doğru
tüm gidişlerimin kefaletini ödemişsem şayet
kalacak daha iyi bir yer bulamazdım
kederli olmayan nadide akşamlarımın sebebi olmuşken bir beden
karnımıza ağrılar girene kadar gülmüşsek
burnunu sevdiğim için keyiflenmişsek
sarılıp uyurken hüzünlü huzurlara bile aramızda yer vermemişsek
yağmur yüklü bulutların ya da yarının bahsini etmemişsek
cumartesi uçacak olan amerika uçağını dert etmemişsek
her gidişin geri dönüşü olduğunu belleyip daha şimdiden dönüşün hasretine selam vermişsek
troll olan her şeyi bizim bilip birlikte gittiğimiz eğitimleri hem geberip hem de layıkıyla yerine getirmişsek
hiç bir erkeğin soymadığı bedeni hiç rahatsız etmeden soyabilmişsek
gözlerimizin içine bakıp söylemene gerek yok anlayabiliyorum demişsek
sıkıcılığıyla ünlü derneğin kapısını açtığımda en şen lunaparktan daha canlı  yorgun bir tebessümle içimizi ısıtabilmişsek
yokları var edip
varları yok edebilmişsek
tüm hüzünlere çelme takabilmişsek
uykusuz ve toplantılı her gün birbirimizin gözüne bakıp inanarak iyi ki varsın diyebilmişsek
bu kadar şeyi minicik bir zamana sıkıştırıp asırlık bir şeymiş gibi saygı göstermişsek
aşık olup kendimizi bir türlü sevdiremediğimiz adamlara inat birbirimizi ezip geçmeden sevebilmişsek
olsun amerikaya gitsin ruhun bir eşi
sevda bedenlerin duygusu olacak değil
yüreklerin hissiyle dokunmuşsak
varlığına şükredip yokluğunu hissetmemişsek
tüm küfrleri sevmeyi beceremeyenlere etmişsek
kaybettiğimiz güveni birbirimizde bulabilmişsek
yanyana uyurken bile güven beslemişsek
eksilmeden gider
hiç eksilmeden döneriz
sevgiye aç bir ben kalacak burada,
burnuna aşık
varlığına aşık
git de gel
huzurlu hüzünler sarmadan sen sar korkan beni