savaşın griliğinden yorgun düşmüş geceler yaşıyorum istemsiz
bir dua huzurundan
farksız nefesini ister oldum kaç gecedir yanımda
korkularım Kaf
Dağını aştığından beri bakamıyorum arkasından
gidersin bilirim
karar veremezsin
bilirim
bunları beklemekten
vazgeçtim artık
beklemeyi de
bırakmış olabilirim(bilmiyorum)
ayağına takılacak
taşı şeytanım bellemişsem
yüzünü düşüren her
şey lanetlerime sebebim olmuşsa
Milena’nın
beklediği gibi beklemiş, özlediği gibi özlemiş, dinlediği gibi sevmişsem seni
Her halini
sırıtmadan izlemiş ve her izleyişimde aşk tariflerine yeni bir sen daha
yazabilmişsen
sen hiç bir şey
vermeden ben her şeyi senden gelmiş görebilmişsem
yağmura acıkmışken
bulutları görmekten bile mutlu olabilmişsem
kuraklıktan
çatlamış ruhumun her yarığından bir sen filizlendirmişsem
üşenmemiş her
birini de ayrı ayrı sarıp sarmalamışsam
her kararsızlığın için oturup ilmek ilmek çabalarken o kararsızlıkta kaybolmuşsam
Ralph
Waldo’nun bahsettiği lüksü hiç utanmadan herkesten esirgeyip sana sunmuşsam
gündelik
olanların avuntusunda haryacabilmişsem geleceğin tüm nimetlerini
yok
saymışsam kendi dertlerimi sırtlanırken seninkileri
köşedeki
ışıklı ağacı izliyorum şimdi
dünya
duruyor
atmosfer
tüm hareketliliğinden vazgeçiyor
kırmızıyla
mavi ışıkları sırayla gözüme sokan ağaç konuşmaya başlıyor
saymaktan
ve söylemekten vazgeç diye
istemeden
susuyorum..
gözlerim
kapanıyor
masada
içilmiş ot artıkları perdenin arkasından sesleniyor devam et içmeye diye
içiyorum..
her
direktifi kabul eden ben emre itaat ettirecek zıvanayı bir türlü becerip
yapamıyorum
tekrar
senin aklıma düşmenle sarsılıyorum
sarsıldığım
yerden konuşmaya devam edip
seni
yüceltiyorum
kendini
bir türlü göremediğin zirveye giden yolda sana yetişmek için çabalayıp
duruyorum
olmuyor
bir
tarafın kaçıyor ve ben o tarafını beklemesi için ikna edemiyorum
belki de tek eksiğim nefesin
belki tek bir nefesin getirecek beni kendime
bazı şeyler olmuyorken yoruyor